dün akşam bizimkiler geldi, Alanur, Nihal, Tolga. plan önceden belliydi. kömür ateşinde lüfer ızgara yapılacak, yanında sadece salata. başka hiçbir numara çekilmeyecek, lüferin tadına varılacak.
ızgarayı hazırladım, ateşi yaktım, balıkları da önceden oda sıcaklığına gelmelerini sağlayıp, tuzladım. buraya kadar iyi de, sonrasında lüferler çiğ kaldı. öyle ucundan pembe filan değil, bayağı çiğ. Allah’tan herkes çok yakın da, karizmayı çizdirmeye aldırmadım. sonra Alanur’la Nihal, lüferleri bir tur daha ızgaraya attılar da, durum kurtuldu. neyse ki, salatayı iyi kıvırmışım, şöyle dereotlu, turplu, bol limonlu klasik balık salatası, üstüne de Tolga’nın getirdiği Güllüoğlu baklavaları, keyfimiz hiç bozulmadı, bu arada, dost hatırı için bile, çiğ balık yenemiyeceği de ispat olmuş oldu.
Like the taste of so delicate Blue Fish, and the way you laid them out with their expressive faces, like they are mad, indeed !
Cannot wait for Hamsi!
En azından bu bağlamda çiğin çaresi var… Ya yansaydı!
Resmi görünce hah şöyle düzgün boyda bir çinekop dedim. Lüferler çinekop boyuna düşmüş. Çinekopu hiç sormayın zaten. Offf offf.
fotoğraf sizi yanıltmasın, onlar çinekop değil, lüfer. servis tabağımın büyüklüğünü fotodan anlamak mümkün olmayacağı için, boylar için referans olamaz. ayrıca, çinekop almıyorum, pişirmiyorum ve satmıyorum. her biri 24 cm’nin üstünde lüferler onlar.